27 Eylül 2013 Cuma

Yazım Kuralları I

BÜYÜK HARFLERİN KULLANILIŞI  

Cümleler büyük harfle başlar: 
Babası, oğluna, “Şimdi ne yapacaksın?” dedi. 

Hitaplar büyük harfle başlar: 
Canım Arkadaşım, Sayın Başkanım, Sevgili Anneciğim 

Özel isimler (kitap, dergi, gazete, insan, millet, dil, din, mezhep, devlet, gezegen, yıldız, şehir, sokak, cadde, ova, ırmak, kurum, kuruluş vb. adlar) büyük harfle başlar:  
Bekir Sıtkı Erdoğan, Pamuk, Karabaş, Mai ve Siyah, Zirve, Radikal, Konya, Yıldız Mahallesi, Susam Sokağı, Akdeniz, Sakarya Irmağı, Beyşehir Gölü, Tuz Gölü, Ağrı Dağı, Konya Ovası, Türk Dil Kurumu, Verem Savaş Derneği, Puslar, Türkçe, İslamiyet, Protestanlık, Türkiye Cumhuriyeti 

Bir özel ada bağlı unvan sıfatları, saygı sözcükleri, takma adlar ve özel isimden türeyen sözcükler büyük harfle başlar: 
Mustafa Bey, Ahmet Efendi, Yüzbaşı Zeki, Doktor Nurettin, İstanbullu, Türkçülük, Osmanlılar 

UYARILAR 
İki çizgi arasındaki açıklama cümleleri büyük harfle başlamaz: 
Sanatçı -annesini küçük yaşlarda kaybettiğinden olmalı- bütün şiirlerinde anne sevgisinden söz ediyor. 

Akrabalık bildiren kelimeler büyük harfle başlamaz: 
Filiz abla, Nuran teyze, Fatma nine, Ali dayı 

Akrabalık bildiren kelimeler başa geldiğinde lakap yerine kullanıldığı için büyük harfle başlar: 
Nene Hatun, Baba Gündüz, Dayı Kemal, Hala Sultan 

Özel ad kendi anlamı dışında yeni bir anlam kazanmışsa büyük harfle başlamaz

hicaz (Türk müziğinde bir makam), acemi (tecrübesiz), jul (fizikte iş birimi), amper (elektrik akımında şiddet birimi) 

Özel ada dahil olmayan gazete, dergi gibi isimler küçük yazılır:  
Sabah gazetesi, Varlık dergisi

Dünya, güneş, ay sözcükleri coğrafi terim olduğu zaman büyük harfle başlar, diğer zamanlarda küçük harfle başlar: 
Odaya güneş girmiyor. 
Yarın Güneş tutulması olacak. 

Bir tarihe bağlı gün ve ay adları büyük harfle başlar:
29 Mayıs 1453, 13 Kasım Pazartesi, Nisan 1920

 Yön isimleri başta olursa büyük, sonda olursa küçük harfle başlar
Batı Karadeniz > Karadeniz’in batısı 
Güney Amerika > Amerika’nın güneyi 

Yön adları; belli devletleri, ulusları, kültürleri karşıladığında büyük harfle başlar: 
Bu yazınsal türler bize Batı’dan gelmiştir.
Birçok yazarımız Doğu felsefesinden etkilenmiştir. 

Kanun, tüzük, yönetmelik, yönerge, genelge adlarının her kelimesi büyük harfle başlar: 
Medeni Kanun, Borçlar Hukuku (kanun), Telif Hakkı Yayın ve Satış Yönetmeliği 

Tarihi olay, çağ ve dönem adları büyük harfle başlar:  
Kurtuluş Savası, Milli Mücadele, Cilalı Taş Devri, İlk Çağ, Yükselme Devri, Millî Edebiyat Dönemi, Servetifünun Dönemi ,Tanzimat Dönemi 

UYARI
Tarihi dönem bildirmeyip tür veya tarz bildiren terimler küçük harfle başlar
divan şiiri, divan edebiyatı, halk şiiri, halk edebiyatı, eski Türk edebiyatı, Türk sanat müziği, Türk halk müziği, tekke edebiyatı

UYARI
Özel ada dâhil olmayıp tamlama kuran şehir, il, ilçe, bucak, belde, köy vb. sözler küçük harfle başlar: 
Kayseri ili, Develi ilçesi, Aktaş köyü vb. 

Yer bildiren özel isimlerde de kısaltmalı söyleyiş söz konusu olduğu zaman, kelime başında büyük harf kullanılır:
İstanbul manzarası Hisar’dan izlenir. 
Bu yıl Boğaz’da gemi trafiğinin yoğun olması bekleniyor.

Sunum


iLETİŞİM
Duygu, düşünce veya bilgilerin başkalarına aktarılmasına iletişim denir. iletişimin ögeleri vardır, iletişimin Ögeleri:
Gönderici (kaynak): İletiyi hazırlayan, gönderen kişidir. 
Alıcı: Göndericinin iletiyi gönderdiği kişidir. 
ileti: Göndericinin alıcıya vermek istediği mesajdır. 
Kanal: İletinin göndericiden alıcıya ulaştığı yoldur. 
Bağlam: iletişimin gerçekleştiği ortamdır. Dönüt: İletideki amacın yerine getirilmesidir. Gösterge: Kendi dışında başka bir şeyi gösteren, düşündüren onun yerini alabilen nesne, görünüş ve olgular göstergedir. 
Resim, müzik, flama, trafik işaretleri, edebi metinler birer göstergedir. Göstergeler aracılığı ile iletişim sağlanır. Örneğin bayrak bir ülkenin bağımsızlığının göstergesidir. Teknolojinin gelişmesiyle iletişim yolları ve araçları da çeşitlenmiş ve gelişmiştir. Yüz yüze iletişimin yanında bugün telefon, telgraf, televizyon, radyo, internet vb. araçlardan yararlanarak iletişim gerçekleştirilmektedir. Teknolojik buluşlarla iletişim çeşitlenmiş gelişmiş ve hızlanmıştır. İletişim ile teknoloji arasında yakın bir iliş-ki vardır. Sunum da iletişim yöntemlerinden biridir. 

SUNUM
 
Bilgileri yenileyen, pekiştiren, hatırlatan, önemli noktaları öne çıkaran; bir çalışma sonucunu açıklayan; laboratuvar araştırmalarını sunan, anket sonuçlarını ifade eden; önemli olay ve olguları dile getirmek üzere yapılan konuşmalara sunum denir. 
Sunumda amaç; bilgileri yenilemek, araştırma ve anket sonuçlarını değerlendirmek, bilime katkıda bulunmaktır
Sunumda dinleyici kitlesinin, konuya ilgi duyan kişilerden oluşmasına özen gösterilir. 

Sunum Yapacak Kişinin Özellikleri 
Sunumu yapacak kişi öncelikle bir konu seçmelidir. 
Seçtiği konu güncel olmalıdır. 
Sunum hazırlarken, bol ve değişik kaynaktan yararlanmalıdır. Sunum yapacağı yeri daha önceden gidip görmelidir. 
Prova yapmalı, kullanacağı malzemeleri kontrol etmelidir. 
Sunum sırasında ciddi, ağırbaşlı hareket etmeli; temiz ve dedi toplu bir görünüme sahip olmalıdır. 
Konuşurken ses tonuna, jest ve mimiklerine, sahneyi veya kürsüyü rahat kullanmaya özen göstermelidir.
Dinleyicilerle, başta bakışlar olmak üzere, vücut diliyle iletişim kurmaya çalışmalı; konuşurken ses ve kelimelerin dogru telaffuzuna özen göstermelidir. 
Sunurnu yapan kişi sunum bitince dinleyicilerin soru sormasına olanak tanımalıdır. 
Sorulan sorulara tartışmaya girmeden doyurucu, açık ve net cevaplar vermelidir. 

Sunumda Görsel Malzeme Kullanma 
Sunumda, bilgisayar, CD, disket, projeksiyon cihazı, slayt makineleri, mikrofon gibi teknolojik araçlardan faydalanabilir. Görsel malzemenin en az espri kadar konuşmaya ilgi uyandiracağını hesaba katmalıdır. Dinleyicilerin verilen bilgileri doğru algılamalannı Sağlar. Sunumu yapana anlatırken zaman kazandırır. Konuşmaya ilgi uyandırır, espri katar. Ancak görsel malzeme yerinde ve zamanında kullanılmalı; konuyla uyumlu ol-malıdır. Görsel malzeme çok iyi hazırlanmalidır. İyi hazırlanmamış görsel malzeme dikkati dağıtır. Sunumda slayt görsel bir malzemedir. Konuşmada; % 55 görüntü, %38 ses, % 7 sözlerin etkili olduğu düşünüldüğünde slaytın önemi daha iyi anlaşılır. Bu yüzden sunum sırasında, slaytlarda, konunun önemli yönlerini belirten özlü, açık ve etkili ifade-ler yer almalıdır. Slaytlarla konuşma eş zamanlı olarak verilmelidir. Gerektiğinde önceden hazırlanmış bazı belgeler grafikler ve şekiller kullanılabilir. Sunumda , gereksiz ayrıntılara girmekten kaçınılmalıdır. 

Metinlerin Sınıflandırılması

Duygu ve düşüncelerimizi yazılı ya da sözlü olarak anlatırız. Dolayısıyla anlatım, genel olarak yazılı anlatım ve sözlü anlatım olarak iki gruba ayrılabilir. Mektup, günlük, öykü, roman, deneme gibi metin türlerinde yazılı anlatım; konferans, açık oturum, münazara gibi etkinliklerde sözlü anlatım kullanılır. Yazılı anlatımlarda metin esastır. 

Bir yazıyı biçim, anlatım ve noktalama özellikleriyle oluşturan kelimelerin bütününe metin; insanların iç dünyasında zevk uyandırmak ve onları etkilemek için ortaya konan yazılara ise edebî metin denir. Zamanla bilimin, edebiyatın gelişmesi ve buna bağlı olarak farklı alanlarda metinlerin yazılması, metinlerin sınıflandırılması sonucunu doğurmuştur.Aynı şekilde edebiyatçılar da metinleri incelerken çeşitli sınıflandırmalardan yararlanmışlardır. Bu sınıflandırma metin türlerinin birbirinden ayrılmasını ve anlaşılmasını kolaylaştırmıştır. Metinler anlatım türlerine, kullanılın dilin işlevine, yazılış amaçlarına, gerçeklikle ilişkilerine göre gruplandırılabilir. 

Buna göre metinler genel olarak öğretici metinler ve sanatsal (kurmaca) metinler olarak ikiye ayrılır. Sanatsal Metinler Şiir, roman, tiyatro, masal, destan vb. metinleri sanatsal metinlere örnek gösterilebilir. Sanatsal metinler kendi içinde coşku ve heyecanı dile getiren metinler (şiir) ve olay çevresinde oluşan metinler olarak ikiye ayrılabilir. Aynı şekilde olay çevresinde gelişen metinler de anlatmaya bağlı metinler ve göstermeye bağlı metinler olarak sınıflandırılabilir. Sanatsal metinler kurmacaya dayanır. Anlamları ve yapıları sanat yapma amacıyla düzenlenir. Bu metinlerin dili, günlük konuşulan doğal dilden farklıdır. Bu metinlerin dili, doğal dilden hareketle oluşturulmuş yeni bir dildir. Sanatçı, edebi metin dediğimiz yapıyı, kurguyu, oluştururken onu etkili ve estetik hale getirmek için dil ögelerine yeni anlam ve değerler yükler. Dile kendine özgü özellikler ekler. Oluşturduğu metinlerde yan anlam değeri taşıyan, mecaz anlama gelen ve okuyucunun yorumuna göre yeni anlamlar kazanan ifadelere yer verir. Anlatımına çağrışım ve duygu değeri kazandırarak okuyan insanların metinden yeni anlamlar çıkarması imkanını sağlar. Öğretici Metinler Öğretici metinler, kişisel hayatı konu alan metinler, gazete çevresinde gelişen metinler, felsefi metinler. tarihi metinler, bilimsel metinler olarak sınıflandırılabilir. Öğretici metinler bilgi vermek, öğretmek amacıyla yazılır. Bu metinlerde günlük yaşantılar, tarihi olaylar ve bilimsel gerçekler ele alınır. Öğretici metinlerde kelimeler çoğunlukla ilk anlamlanyla kullanıldığından bu metinler okuyucuya göre farklı anlamlar kazanmaz, her okuyanda benzer izlenimler uyandırır. 

Öğretici Metinlerin Özellikleri

1. Açıklamak, bilgi vermek, öğretmek amacıyla yazılır. 
2. Dil, daha çok, göndergesel işlevde kullanılır. 
3. Verilen bilgiler, yapılan açıklamalar örneklerle, tanımlarla pekiştirilir. 
4. Söz sanatlarına, kelimelerin mecaz ve soyut anlamlarına pek yer verilmez. 
5. Daha çok ansiklopedilerde, bilimsel kitaplarda ve ders kitaplarında kullanılır. 
6. Gereksiz söz tekrarına, ses akışını bozan, söylenmesi güç sesler ve kelimelere yer verilmez. 
7. Konuyla ilgili duygu ve düşünceler kısa ve kesin ifadelerle dile getirilir. 
8. Kişisel hayatı konu alan metinler, gazete çevresinde gelişen metinler, felsefi metinler, tarihi metinler, bilimsel metinler gibi türlere ayrılır. 

Sanatsal Metinlerin Özellikleri

1. İnsanların iç dünyasında zevk uyandırmak ve onları etkilemek için oluşturulur. 
2. Üslup kaygısı ön plandadır, sözcükler mecaz ve yan anlamda kullanılır. 
3. Kurmaca bir yapısı olan sanatsal metinlerde bireysel yönü öne çıkan işlenmiş, şiirsel ve imgesel bir dil kullanılır. 
4. Çağrışım ve duygu değeri yüksek olduğundan okuyanların yeni ve farklı anlamlar çıkarmasına elverişlidir. 
5. Coşku ve heyecanı dile getiren metinler (şiir), anlatmaya bağlı metinler ve göstermeye bağlı metinler olarak sınıflandırılabilir.

Metinlerin Sınıflandırılması II - Dilin İşlevleri











5 Aralık 2010 Pazar

A. TANZİMAT EDEBİYATINDA ROMAN


Türk edebiyatında roman 1860'tan sonra başlar. Edebiyatımızdakİ ilk roman, François Fenelon'dan Yusuf Kâmil Paşa tarafından Telemak (1862) adı ile çevrilen romandır. O dönemde çevrilen diğer romanlar: Sefiller, Monte Kristo Kontu,Atala, Paul ve Virginle... Fransız romanlarından çevrilen örneklerin ardından Ahmet Mithat, Namık Kemal, Şemsettin Sami gibi yazarlar roman yazmaya başlamışlardır. Türkçede roman niteliğini taşıyan yerli ilk roman Şemsettin Sami'nin Taaşşuk-u Talat ve Fıtnat adlı eseridir.
Batılı anlayışta yazılan ve çevrilen romanları tanıyana kadar Türk okuyucusu, çeşitli kaynaklardan gelen hikâyeleri okuyordu: Halk hikâyeleri ve mesneviler. Hacim bakımından bazen bir roman büyüklüğünde de olabilen mesneviler, Divan edebiyatı nazım şekillerinden biriydi. Pek çok karakteri ortak olan mesnevilerde Leylâ ile Mecnun, Yusuf ile Zeliha, Hüsrev ve Şirin hikâyeleri değişik şairlerce işlenmişti. Gözleme ve gerçekçiliğe yer verilmeyen mesnevilerde dil çok ağırdı ve psikolojik analizlere yer verilmezdi. Mesneviler bu özellikleri ile romandan çok,gelişmiş bir masal olarak kabul edilebilir. Halk hikâyeleri de mesnevilerle benzer hikâyeleri anlatmıştır. Halk hikâyeleri dil ve üslûp bakımından halkın konuşma diline ve üslûbuna çok yakındır.Batıdan gelen roman, Tanzimat döneminde iki yoldan gelişmiştir. Birinci yol, Ahmet Mithat'ın; Batılı hikâye ve romanla Türk halk hikâyelerini uzlaştırmaya çalıştığı yoldur. Yazar, romanlarını yazarken Halk hikâyeciliğinden yararlanmıştır. Sanatçının bu tarz ile yaptığı, halk hikâyelerinin modernleştirilmesi çalışması¬dır. Tanzimat romancılığındaki ikinci yol ise Namık Kemal'in Batılı hikâye ve roman tekniğini uygulamaya çalıştığı yoldur. Tanzimat edebiyatının diğer romancıları Ahmet Mithat'ın değil, Namık Kemal'in yolunu seçmişlerdir. Tanzimat romancıları, hem kendilerinin hem de Türk okuyucusunun asırlardan beri romantizme olan büyük yakınlığından dolayı romantizmi İzlemeyi tercih etmişlerdir.
Tanzimat edebiyatında Ahmet Mithat popüler romanın, Namık Kemal edebî (sanatkârane) romanın öncüsü olarak ortaya çıkmış, bu iki romancı roman kurgusunda, tekniğinde, dil ve üslûpta ayrılarak İki ayrı damar oluşturmuşlardır.
Tanzimat Romanının Genel Özellikleri
Kişi :Tanzimat romanlarının birinci dönem sanatçıları tarafından yazılanlarında (İntibah, Felatun Bey'le Rakım Efendi, Cezmi) idealize edilmiş kişiler vardır. Namık Kemal, Cezmi'de kendi gençliğini ve kişiliğini anlatır âdeta. Ahmet Mithat'ın Felatun Bey'le Rakım Efendi'sinde Felatun Bey batılılaşmayı yanlış anlayan bir tiptir; Rakım Efendi ise batılılaşma konusunda idealize edilmiş bir tiptir ve doğru batılılaşmanın nasıl olacağını gösterir.
İkinci dönem sanatçılarının eserlerinde ise (Sergüzeşt, Karabibik, Araba Sevdası) gerçekçi kişiler vardır: Dilber (cariye), Karabibik (köylü), Bihruz Bey (Batılılaşma sevdalısı cahil bir adam)... Tanzimat sanatçıları, her kesimden kişiyi kendi sosyal ve ekonomik konumlarına uygun olarak konuşturmuşlardır.
Olay: Tanzimat romanında anlatılan olayların ya gerçek ya da gerçeğe benzer olması gerektiği düşüncesi hâkimdir. Şemsettin Sami, Taaşşuk-ı Tal'at ve Fıtnat'taki olayların gerçekten yaşanmış olduğunu söylemiştir. Tanzimat"romanlarında olayların merkezinde aşk ve entrikalar vardır. Tanzimat sanatçıları romanları sürükleyici hâle getirmek için aşkı ve entrikayı olayların gelişmesinde tesadüflere çok yer vererek başarılı bir şekilde kullanmıştır. İntibah, Sergüzeşt, Araba Sevdası, Müşahedât, Taaşşuk-ıTalat ve Fıtnat, Zehra adlı romanlarda bunun uygulamasını görebiliyoruz. Tanzimat romanında yaşanmış veya yaşanması mümkün olan olaylar anlatılmıştır.
Zaman: Tanzimat romanlarında zaman, Cezmi dışında, sanatçıların yaşadığı zaman, genellikle Osmanlı toplumunun Batı ile tanışmaya başladığı dönemdir. Bazı romanlarda Batıya dönük kişilerin yaşamı ve zamanı (Araba Sevdası, Felatun Bey'le Rakım Efendi) bazı romanlarda ise Osmanlı'nın içe kapanık dönemi yansıtılır. (Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat, Sergüzeşt) Genel olarak zaman, Osmanlı toplumunun Batı medeniyeti ile tanışmaya başladığı zamandır.
Mekân Tanzimat romanlarında olayların geçtiği mekân genellikle İstanbul'dur. İstanbul'da Çamlıca ve Beyoğlu gibi eğlence mekânları öne çıkar. (İntibah, Araba Sevdası) Bu romanlar aile merkezli olduğu için mekân da aile çevresidir. (Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat, İntibah, Zehra, Felatun Bey'le Rakım Efendi, Müşahedat). Ahmet Mithat olayları, hakkında bilgi vermek istediği mekânlarda geçirmiştir. Bu mekânlar, genellikle Anadolu, Suriye, Kuzey Afrika, Balkanlar ve Batı Avrupa'dır.
Karabibik'te ise mekân Antalya'nın bir köyüdür. Cezmi'de olaylar, İran'da ve Kırım'da geçer. Sergüzeşt'in son bölümünde ise mekân Mısır'dır.
Tanzimat romanlarında mekân, fon olarak kullanılsa da ağırlıklı olarak o dönemin sosyal yaşamını yansıtacak yerlerdir.
Tema
Tanzimat romanlarında şu konulara ağırlık verilmiştir: Yanlış batılaşmanın yol açtığı komik durumlar (Araba Sevdası), görmeden evlilik, erkek baskısı ve zulmüne dayalı aile şartları, kadın¬ların esareti (Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat), yanlış kadınları sevme¬nin doğurduğu yıkımlar (İntibah, Araba Sevdası), kölelik ve cariyelik (Sergüzeşt), Bir köy yaşamı (Karabibik), kıskançlık ve kıskançlığın yol açtığı olumsuzluklar (Zehra), tarihi bir olay (Cezmi), batılılaşmanın hangi yoldan ve ne şekilde olmasıgerektiği (Felatun Bey'le Rakım Efendi)...
Dil ve Üslûp
Tanzimat'ın birinci döneminde halkın anlayacağı bir dil kullanılmış, İkinci dönemde ise bu sade dilden uzaklaşılmıştır. Ahmet Mithat, olayları heyecanlı bir şekilde anlatmıştır.
Sıfatlara, benzetmelere, abartmalara sıkça yer veren Namık Kemal, romanda anlatılan olaya göre üslûbunu değiştirmiştir. Savaş betimlemelerinde coşkuludur. Diyaloglarda İse sakindir.
Şemsettin Sami, dili kullanmada başarısızdır. Romanında yer yer dilbilgisi bozukluklarına rastlanmaktadır. Yazar, kişilerin kendi ağızlarına göre konuşturulmasında başarılıdır.
Samipaşazâde Sezai, Sergüzeştteki betimleme ve analizlerde, Türkçeden uzaklaşmıştır. Eserde özensiz bir üslûp görülür.
Recaizâde Mahmut Ekrem, Araba Sevdası'nda, çoğunlukla Osmanlıca terkip ve tamlamalar kullanmıştır. Romanın dili bu yüzden sade değildir.
Nabizade Nazım ise Farsça ve Arapça kelimelerden ve tamlamalardan mümkün olduğu kadar uzaklaşarak, ortalama bir dil kurmuştur.

TANZİMAT EDEBİYATI VE ROMANTİZM


Tanzimat döneminde romantizm akımı etkili olmuştur. Romantizm, 18. yüzyıl sonunda başlayan, coşku ve duyguya aşırı yer veren bir edebiyat akımıdır. Romantizm, 19. yüzyılın ortalarına kadar devam eder. Kendisinden önceki klasisizmin katı, soylu, idealize edilmiş anlatım biçimine bir tepki olarak doğmuştur.
Victor Hugo'yla birlikte büyük ün kazanan romantizm, insanın yaratma özgürlüğü önündeki her şeye karşı çıkmıştır. "En iyi ku¬ral, kuralsızlıktır." ilkesini savunan romantikler, insanın duygula¬rını, düş gücünü hayata geçirmesini ve insanı düzeltmenin top¬lumu düzeltmekle söz konusu olabileceğini savunmuşlardır.
Romantizm, bireye, öznelliğe, akıl dışılığa, düş gücüne ve aşkınlığa, yani sınırlan zorlamaya önem vermiştir. Romantik sa¬natçılar, seçkin kesim yerine orta sınıfın duygu, düşünce ve ya¬şam tarzını ön plana çıkarmıştır. Romantizmde konular dinden, tarihten ve günlük yaşamdan alınmıştır. Bu akımın etkisinde eser veren sanatçılar kişiliklerini gizlememişlerdir. Toplumu dü¬zeltmeyi amaçladıkları için "Sanat, toplum içindir." görüşünü benimsemişler, eserlerinde doğaya, betimlemeye önem ver¬mişler, gözlemlerinden yararlanmışlardır. İyi-kötü, doğru-yanlış Çatışmasını öne çıkarmışlardır. Üç birlik kuralını terk eden ro¬mantiklerin eserlerine karamsarlık hâkimdir.
Romantizm akımının temsilcileri: Batı edebiyatında: Victor Hugo, J.J. Rousseau, Voltaire, Lord Byron, Goethe, Friedrich Von Schiller... Türk edebiyatında Namık Kemal, Abdülhak Hamit Tarhan, Ahmet Mithat Efendi ve Recaizâde Mahmut Ekrem romantizmden etkilenmişlerdir.
Tanzimat romanının ortaya çıkıp geliştiği ortama kısaca değin¬dikten sonra romantizm akımı ve Ahmet Mithat ile Namık Ke¬mal hakkında bilgi vereceğiz.

B. TANZİMAT EDEBİYATINDA HİKAYE


Tanzimat sanatçılarından bazıları Batılı anlamda hikâye yazmaya çalışmışlardır. Ahmet Mithat ve Samipaşazâde Sezai bu türde eser veren isimlerdir. Edebiyatı¬mızdaki ilk hikaye kitabı Emin Nihat'ın 1873'te yayınlanan Müsameretnâme'sidir. 12 hikâye¬den oluşan bu kitap, kurgusu ile Binbir Gece Masalları ve Dekameron hikâyelerini hatırlatır.
Ahmet Mithat'ın "Letaif-i Rivayat" adı altında topladığı 25 kitaplık hikâyelerinin bir kısmı telif, bir kısmı da derlemedir.
Tanzimat devrinde ilk telif hikâye, Samipaşazâde Sezai'nin Kü¬çük Şeyler'idir. Bunlar Maupassant tarzı hikâyelerdir.
Nabizade Nazım'ın Anadolu köyü ve çiftçi hayatını edebiyatımızda ilk de¬fa yansıtan Karabibik adlı uzun hikâyesi de bir başka eserdir.